Tim Duncan, o bir San Antonio Spurs efsanesi. NBA tarihinde Shaquille O’Neal, Kobe Bryant, Dwayne Wade ve Michael Jordan gibi onlarca yıldız isimle aynı dönemde parlamayı başarabilmiş uzun süre NBA’de forma giymiş gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan. Peki Tim Duncan’ın NBA hayatı ve öncesi nasıl gelişti ve bu şöhreti nasıl yakaladı gelin yakından bakalım.
Duncan, 1976 yılında Virgin Adalarında dünyaya gelmiştir. Ailesinde bir çok sporcu isim vardı kız kardeşi bir yüzücü ve eniştesi de bir basketbolcuydu. Swarthmore Koleji’ne giden Duncan’ın kız kardeşi Tricia, 1988 Olimpiyatları içinde Virgin Adaları’nı temsil etti. Tricia 100 ve 200 metre sırtüstü yüzmede yarışarak Tim Duncan için tam anlamıyla bir idol haline geldi. Duncan artık kardeşi gibi yüzücü olmak istiyordu. Yüzmede, kısa zamanda 50 ve 100 metre serbest stilde art arda Virgin Adaları rekorlarını kırınca kendi yaş grubunun adından en çok bahsedilen yüzücülerinden biri haline geldi. 1992 Olimpiyatlarına hazırlanıyordu ve başarılıydı da aynı zamanda 1989 yılında Virgin Adaları’nda meydana gelen Hugo kasırgası her şeyi yakıp yıkmıştı. Bunların içerisinde Duncan’ın hazırlandığı, her gün çalıştığı adadaki tek olimpiyat havuzu da dahil olmak üzere bir çok binayı kullanılamaz hale getirmişti. O kadar hırslıydı ki bir süre Karayip denizinde çalışıyordu fakat köpekbalıkları onun bu tutkusuna engel olmuştu. Tim yüzmeyi bıraktı ve sonrasında hayatının değişmesine sebep olan o olay gerçekleşti.
Duncan henüz 14 yaşındayken annesini kaybetti. Çocuk yaşta aldığı bu darbe ile hayatı tamamen değişecekti. Annesine bir söz vermişti, koleje gidecek ve dünyaya faydalı bir adam olacaktı. Bu kaybın ardından Tim ve kardeşlerine eniştesi yardımcı oluyordu. Onun atletik fiziğine en uygun sporun basketbol olduğunu söylüyordu. Tim eniştesinin yönlendirmesi ile basketbol ile tanışmış oldu. St. Dunstan’s Episcopal Lisesi’ne başladı ve basketbol takımına girdi. Kısa sürede takımın yıldızı oldu. Sonrasında ABD’ye giderek Wake Forest Üniversitesi’nde başladı ve Wake Forest Demon Deacons için oynamaya başladı. Liseden mezun olmadan önce bir çok üniversite onun yeteneklerini görmüş ve tekliflerde bulunmuşlardı. Wake Forest’ta son senesinde yılın en değerli oyuncusu ve John Wooden ödülünü aldı. Bu ödüller onun NBA’ye girişinde önemli bir rol oynadı. Tarihler 1997 yılını gösterdiğinde San Antonio Spurs seçmelerini 1. Sırada kazandı. 19 yıl süren NBA macerası başlamış oldu.
NBA’ ye draft edildiği San Antonio formasını hiç çıkarmadı. İlk sezonunda ‘’Yılın Çaylağı‘’ seçildi. 1999 sezonunda San Antonio ile şampiyonluk kazandı. Bu şampiyonluk sadece başlangıçtı. Sonrasında 2003, 2005, 2007 ve 2014 yıllarında San Antonio ile 5 kez şampiyonluk yaşadı. 2 kez üst üste normal sezonun en değerli oyuncusu (MVP) seçilmiştir. 14 kez NBA All-Star maçında yer almış, 13 kez ise All-NBA ve 14 kez de yılın en iyi savunma beşine seçilmiştir. 2012-2013 sezonu öncesi 36 yaşındayken, San Antonio Spurs ile biten sözleşmesini 3 yıl daha uzatarak kariyerine yine Spurs formasıyla devam kararı almıştır. 2016 yılında ise 19 yıl süren basketbol kariyerini sonlandırmıştır.
Duncan’ın NBA tarihinin en büyük oyuncularından biri olmasında bu istatistikler elbette büyük bir etken fakat onun saha içinde yaptıkları, mütevazı tavrı da onu tarihin en önemli oyuncularından biri yapıyor.
Öyle bir adam düşünün ki; smaç bastığında rakibe saygısızlık etmiş gibi hisseden, hatta adeta pişman olup üzülen bir adam Tim Duncan. Basketbol’u bir yana, önce karakteriyle o kadar büyük bir oyuncu, o kadar büyük bir insan ki Tim Duncan, böyle bir superstar’ın bile bu kadar egosuz, bu kadar sadık, bu kadar doğal, bu kadar mazbut, bu kadar ‘bizden’ olabileceğini parke içinde ve dışında bizlere gösteriyor.
Peki Duncan, bu kadar mükemmel bir oyuncu ve mükemmel bir karakter, NBA tarihinin en iyi forveti! Neden bu kadar gözden uzak, neden Blake Griffin bu kadar ilgi görürken, Duncan aynı ilgiyi göremiyor, neden Kobe Bryant’la Lebron James’in yüzükleri tartışılırken, Duncan olaya dahil olmuyor. Bunun için bir kaç madde sayabiliriz. En önemlisi Duncan’ın basketbolu tekniğiyle oynayan bir oyuncu olup, çok fazla uçup kaçan, göze hoş gelen smaçlar basan bir oyuncu olmaması. Bir başka madde ise sadece San Antonio için oynamış ve oynuyor olması. Çünkü San Antonio çok büyük bir şehir değil, New York, Los Angeles, Chicago, Boston şehirlerinden birinde ya da bu derece büyük bir markette oynasaydı Duncan, çok daha fazla ilgi gören bir oyuncu olabilirdi. Bir başka madde ise oyun karakteri ve kişiliği. Duncan sadece oyununu oynayan, kavgayla gürültüyle hiç işi olmayan, basına iyi ya da kötü yönde kullanabilecek demeçler vermeyen, özel hayatıyla göz önünde olacak bir oyuncu ve bir insan değil. Bütün bu maddeler birleşince Duncan hakettiği ilginin çok daha altında bir ilgi görüyor, basketboluyla ne Kobe’den, ne Shaq’tan daha az ilgi görecek bir oyuncu değil. İyi ki varsın The Big Fundamental, yaşayan efsane ve asla unutulmayacaksın, çünkü efsaneler asla unutulmaz…
Duncan, 1976 yılında Virgin Adalarında dünyaya gelmiştir. Ailesinde bir çok sporcu isim vardı kız kardeşi bir yüzücü ve eniştesi de bir basketbolcuydu. Swarthmore Koleji’ne giden Duncan’ın kız kardeşi Tricia, 1988 Olimpiyatları içinde Virgin Adaları’nı temsil etti. Tricia 100 ve 200 metre sırtüstü yüzmede yarışarak Tim Duncan için tam anlamıyla bir idol haline geldi. Duncan artık kardeşi gibi yüzücü olmak istiyordu. Yüzmede, kısa zamanda 50 ve 100 metre serbest stilde art arda Virgin Adaları rekorlarını kırınca kendi yaş grubunun adından en çok bahsedilen yüzücülerinden biri haline geldi. 1992 Olimpiyatlarına hazırlanıyordu ve başarılıydı da aynı zamanda 1989 yılında Virgin Adaları’nda meydana gelen Hugo kasırgası her şeyi yakıp yıkmıştı. Bunların içerisinde Duncan’ın hazırlandığı, her gün çalıştığı adadaki tek olimpiyat havuzu da dahil olmak üzere bir çok binayı kullanılamaz hale getirmişti. O kadar hırslıydı ki bir süre Karayip denizinde çalışıyordu fakat köpekbalıkları onun bu tutkusuna engel olmuştu. Tim yüzmeyi bıraktı ve sonrasında hayatının değişmesine sebep olan o olay gerçekleşti.
Duncan henüz 14 yaşındayken annesini kaybetti. Çocuk yaşta aldığı bu darbe ile hayatı tamamen değişecekti. Annesine bir söz vermişti, koleje gidecek ve dünyaya faydalı bir adam olacaktı. Bu kaybın ardından Tim ve kardeşlerine eniştesi yardımcı oluyordu. Onun atletik fiziğine en uygun sporun basketbol olduğunu söylüyordu. Tim eniştesinin yönlendirmesi ile basketbol ile tanışmış oldu. St. Dunstan’s Episcopal Lisesi’ne başladı ve basketbol takımına girdi. Kısa sürede takımın yıldızı oldu. Sonrasında ABD’ye giderek Wake Forest Üniversitesi’nde başladı ve Wake Forest Demon Deacons için oynamaya başladı. Liseden mezun olmadan önce bir çok üniversite onun yeteneklerini görmüş ve tekliflerde bulunmuşlardı. Wake Forest’ta son senesinde yılın en değerli oyuncusu ve John Wooden ödülünü aldı. Bu ödüller onun NBA’ye girişinde önemli bir rol oynadı. Tarihler 1997 yılını gösterdiğinde San Antonio Spurs seçmelerini 1. Sırada kazandı. 19 yıl süren NBA macerası başlamış oldu.
NBA’ ye draft edildiği San Antonio formasını hiç çıkarmadı. İlk sezonunda ‘’Yılın Çaylağı‘’ seçildi. 1999 sezonunda San Antonio ile şampiyonluk kazandı. Bu şampiyonluk sadece başlangıçtı. Sonrasında 2003, 2005, 2007 ve 2014 yıllarında San Antonio ile 5 kez şampiyonluk yaşadı. 2 kez üst üste normal sezonun en değerli oyuncusu (MVP) seçilmiştir. 14 kez NBA All-Star maçında yer almış, 13 kez ise All-NBA ve 14 kez de yılın en iyi savunma beşine seçilmiştir. 2012-2013 sezonu öncesi 36 yaşındayken, San Antonio Spurs ile biten sözleşmesini 3 yıl daha uzatarak kariyerine yine Spurs formasıyla devam kararı almıştır. 2016 yılında ise 19 yıl süren basketbol kariyerini sonlandırmıştır.
Duncan’ın NBA tarihinin en büyük oyuncularından biri olmasında bu istatistikler elbette büyük bir etken fakat onun saha içinde yaptıkları, mütevazı tavrı da onu tarihin en önemli oyuncularından biri yapıyor.
Öyle bir adam düşünün ki; smaç bastığında rakibe saygısızlık etmiş gibi hisseden, hatta adeta pişman olup üzülen bir adam Tim Duncan. Basketbol’u bir yana, önce karakteriyle o kadar büyük bir oyuncu, o kadar büyük bir insan ki Tim Duncan, böyle bir superstar’ın bile bu kadar egosuz, bu kadar sadık, bu kadar doğal, bu kadar mazbut, bu kadar ‘bizden’ olabileceğini parke içinde ve dışında bizlere gösteriyor.
Peki Duncan, bu kadar mükemmel bir oyuncu ve mükemmel bir karakter, NBA tarihinin en iyi forveti! Neden bu kadar gözden uzak, neden Blake Griffin bu kadar ilgi görürken, Duncan aynı ilgiyi göremiyor, neden Kobe Bryant’la Lebron James’in yüzükleri tartışılırken, Duncan olaya dahil olmuyor. Bunun için bir kaç madde sayabiliriz. En önemlisi Duncan’ın basketbolu tekniğiyle oynayan bir oyuncu olup, çok fazla uçup kaçan, göze hoş gelen smaçlar basan bir oyuncu olmaması. Bir başka madde ise sadece San Antonio için oynamış ve oynuyor olması. Çünkü San Antonio çok büyük bir şehir değil, New York, Los Angeles, Chicago, Boston şehirlerinden birinde ya da bu derece büyük bir markette oynasaydı Duncan, çok daha fazla ilgi gören bir oyuncu olabilirdi. Bir başka madde ise oyun karakteri ve kişiliği. Duncan sadece oyununu oynayan, kavgayla gürültüyle hiç işi olmayan, basına iyi ya da kötü yönde kullanabilecek demeçler vermeyen, özel hayatıyla göz önünde olacak bir oyuncu ve bir insan değil. Bütün bu maddeler birleşince Duncan hakettiği ilginin çok daha altında bir ilgi görüyor, basketboluyla ne Kobe’den, ne Shaq’tan daha az ilgi görecek bir oyuncu değil. İyi ki varsın The Big Fundamental, yaşayan efsane ve asla unutulmayacaksın, çünkü efsaneler asla unutulmaz…